Ebru mu mozaik mi, karar sanatçının
PDF Yazdır e-Posta

Azınlıkça Dergisi

Sayı 38 - Haziran 2008

Herkül Millas 

H. Millas’ın yazısı (İngilizce ve Türkçe olarak) , Atilla Durak’ın “Reflections of Cultural Diversity in Turkey”, başlıklı kitabında, Metis, 2006.



1965 yılının bir yaz günüydü. Kurtuluş’tan Karaköy’e dolmuşla gidiyordum arabanın ön tarafına oturmuş. Arka koltuktaki yaşlı ve giyinişinden yoksul görünen kadın Taksim’de inecekti. Arabada başka yolcu yoktu. Şoföre “Meydanın Beyoğlu tarafında indirebilir misin?” diye sordu. Meydanın Şişli tarafında inenler 50 kuruş, ama bu noktayı biraz geçenler ve Karaköy’e gidenler daha yüksek bir miktar – yanlış anımsamıyorsam – 75 kuruş vermeliydi. Şoför sert bir dille “hayır” dedi ve kadını “hak ettiği” yerde indirdi, elli metre ileriye götürmedi.

Yolumuza devam ettik. Başka yolcu almadık. İkimizdik. Şoför biraz tedirgin kendini savunmaya çalıştı: “Beleş gitmek istiyordu karı!” dedi. Ben adamın anlamsız yardım sevmezliğini kınadığımı sezdiren bir suskunlukla pencereden dışarıya bakıyordum. Sessizlik aramızda kabaran gerginliğe işaret ediyordu. Birden “Bu Rumlar da nihayet defolup gidiyor” dedi. Benim Rum olduğumdan şüphelenmiş saldırıya geçmişti. O haftalarda Yunan uyruklu Rumlar Türkiye’den toplu olarak ihraç ediliyordu. Benim tepkim ise delikanlılığımın özelliğini taşıyordu: “En başta” dedim, “ihraç edilenler Rumlar değil Yunanlılardır. Sonra, terbiyeli konuş çünkü ben Rum’um”.

Bir adım geri etti, “Defol derken Yunanlılar için dedim”, dedi. Ama ben herhalde bir tek adımla tatmin olamamıştım: “Benim en yakın akrabalarımdır Yunanlılar.” Artık uzlaşmamız iyice zorlaşmıştı. Dolaylı özrü reddeden bendim. Arabayı birden Cihangir’in bir yokuşunda bir meyhanenin önünde durdurdu, birilerini çağırdı. Arabayı üç kişi sardı. Şakalaşarak selamlaştılar, konuştular. Ben hırpalanacağımı yada “Türklüğe hakaretten” karakollarda sürüneceğimi düşünmeye başlamıştım - kara kara ama kaygımı da belli etmemeye çalışarak.

Bu küçük olay böyle tatsız son bulabilirdi. Ama araba yoluna koyuldu yeniden, yokuş aşağı. Şoför, pratikteki gücünü ve âlicenaplığını bana göstermiş, biraz güven kazanmıştı: “Bu memleketin ekmeğini yiyor sonra paraları yurt dışına kaçırıyorsunuz.” O günlerde Çetin Altan sürekli yurt dışına döviz kaçıran “kompradorlardan” söz ediyordu gazete köşesinde. Bunu hatırlattım. Paraları bir tek Rumlar kaçırıyormuş gibi konuştuğunu vurguladım. Ortak düşmanda anlaşır gibi olduk. Birbirimizi yokladık. Siyasi görüşlerimiz yakındı. Bu halkı “sömürenlerin” bir sınıf olduğuna karar verdik. Ve her ikimiz de onlara karşıydık. Aynı yorumları dile getirdik.

Karaköy’e varmıştık. Arabayı durdurdu, el frenini çekti: “Bak kardeşim” dedi, “sen beni yanlış anladın. Sen buraya aitsin en azından benim kadar. Bir yere de gitmemen gerek. Sen mutlaka burada kalmalısın. Zaten ben de her akşam Yorgo’nun meyhanesindeyim. En yakınımdır o. Çevremdeki Rumlar benim en iyi dostlarımdır.” Başka şeyler de söyledi şimdi anımsamadığım. Sonra kucaklaştığımızı anımsıyorum. Benden para almadı; para lafını duymak bile istemedi.

Arabadan çıktım ve yürüdüm. Hayatımın en mutlu anlarından biriydi o an. Gururumu da tatmin etmiş, aşağılanmamış, ama kabul de görmüştüm. İstenen biriydim. Kimliğimle. Dışlanmamıştım da sonunda.

Bu olay arada aklıma gelir. Kıl payı bambaşka bir sona varabileceği olanağına takılırım hep. Hoş bir anı yerine, şimdi acılı, aşağılayıcı, karamsar bir olayı anlatıyor da olabilirdim. Bütün geçmiş olayların başka türlü sonuçlara varabilmiş olabileceğini düşünürüm. Tarihte kaçınılmazlık varsa bile – ki bence yok - irademizin etkiliolmasının doğuracağı sonuçların kaçınılmazlığı da neden egemen olmasın?

Şoför ile çekişmemiz de sevişmemiz de bir arada bulunuyordu otomobilin çatısı altında. Yalnız etrafımıza sırasıyla farklı referanslara başvurarak baktık. Önce çatışma kaçınılmaz gibi göründü, sonra daha uyumlu temeli varsayıp onu seçtik. Rastlantı ve irade bu sonucu doğurdu. Ben de artık hoş bir anıdan söz edebiliyorum. Yani mozaik gibi herkesin kendi sınırlarını kesin ve köşeli çizgilerle çizdiği bir ortam yaratmak da elimizde, ebru gibi ve renklerimizi kaybetmeden iç içe geçmek de. Ama bu iki sanat kolunun her ikisi de eski bir dönemin sanatıdır. Şimdi ulus-devlet döneminde yaşıyoruz. Acaba sanatçılarımız ne tür sanat kolları geliştirecek bu dönemde?

 

Your are currently browsing this site with Internet Explorer 6 (IE6).

Your current web browser must be updated to version 7 of Internet Explorer (IE7) to take advantage of all of template's capabilities.

Why should I upgrade to Internet Explorer 7? Microsoft has redesigned Internet Explorer from the ground up, with better security, new capabilities, and a whole new interface. Many changes resulted from the feedback of millions of users who tested prerelease versions of the new browser. The most compelling reason to upgrade is the improved security. The Internet of today is not the Internet of five years ago. There are dangers that simply didn't exist back in 2001, when Internet Explorer 6 was released to the world. Internet Explorer 7 makes surfing the web fundamentally safer by offering greater protection against viruses, spyware, and other online risks.

Get free downloads for Internet Explorer 7, including recommended updates as they become available. To download Internet Explorer 7 in the language of your choice, please visit the Internet Explorer 7 worldwide page.